- safiravukatlik.com.tr
- Arabuluculuk
- Nisan 19, 2024
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/160
Karar Sayısı : 2024/77
Karar Tarihi : 14/3/2024
R.G.Tarih-Sayı : 18/4/2024-32521
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Çorum Tüketici
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 7/6/2012 tarihli
ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 6/12/2018 tarihli
ve 7155 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 18/A maddesinin (11) numaralı
fıkrasının;
A. Birinci cümlesinin “…bu
taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin
tamamından sorumlu tutulur.” bölümünün,
B. İkinci cümlesinin,
Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Arabuluculuk
toplantısında anlaşamama tutanağı düzenlenmesinin ardından açılan itirazın
iptali davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un 18/A maddesinin itiraz konusu kuralların da
yer aldığı (11) numaralı fıkrası şöyledir:
“(11) Taraflardan birinin geçerli
bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk
faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta
belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile
yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf
lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya
katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak
davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde
bırakılır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 26/10/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör İsmail Emrah
PERDECİOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 6325 sayılı Kanun’da hukuk uyuşmazlıklarının
arabuluculuk yoluyla çözümlenmesinde uygulanacak usul ve esaslar
düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 18/A maddesinde ilgili kanunlarında arabulucuya
başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edildiği uyuşmazlıklar bakımından
uygulanacak hükümlere yer verilmiştir. Nitekim bazı uyuşmazlıklar bakımından
arabulucuya başvurulmuş olunması kanun koyucu tarafından dava şartı olarak
düzenlenebilmektedir.
4. Kanun’un 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasının
birinci cümlesine göre taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin
ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi
durumunda toplantıya katılmayan taraf son tutanakta belirtilecek ve bu taraf,
davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından
sorumlu tutulacaktır. Anılan cümlenin “…bu taraf davada kısmen veya
tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur.” bölümü
itiraz konusu kurallardan birini oluşturmaktadır. Söz konusu fıkranın itiraz
konusu diğer kural olan ikinci cümlesiyle de ayrıca bu taraf lehine vekâlet
ücretine hükmedilmeyeceği öngörülmüştür.
B. İtirazın Gerekçesi
5. Dava dilekçesinde özetle; arabuluculuğa
başvurulmasının dava şartı olarak düzenlendiği uyuşmazlıklarda taraflardan
birinin uyuşmazlığın mahkeme huzurunda görülmesini isteyebileceği, bu kapsamda
arabuluculuk çağrısına katılmayarak arabuluculuk nezdinde uzlaşma yolunu zımnen
reddetmeyi tercih edebileceği ancak itiraz konusu kurallarla bu kişilerin
uyuşmazlık sonunda haklı çıkması hâlinde dahi tüm yargılama giderlerinden
sorumlu tutulmaları suretiyle davanın mahkemede görülmesini isteme hakkına
orantısız bir sınırlama getirildiği belirtilerek kuralların Anayasa’nın 13. ve
36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
6. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kurallar, ilgileri nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
7. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı
güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2017, § 60).
8. İtiraz konusu kurallar uyarınca geçerli bir mazeret
göstermeksizin arabuluculuk ilk toplantısına katılmayan tarafın sorumlu
tutulduğu yargılama giderleri ve bu taraf lehine hükmedilmeyecek olan vekalet
ücreti Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil etmektedir (bu yönde bkz.
AYM, E.2018/80, K.2022/136, 9/11/2022, § 147).
9. Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir./ Hiçbir mahkeme,
görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” denilmektedir.
Anılan maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin bir haksızlığa uğradığını iddia
edebilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, uğradığı zararı giderebilmesinin
en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını
kullanabilmesidir (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, § 11).
10. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52). Taraflar aleyhine vekâlet ücretine ve yargılama giderlerine
hükmedilmesi ve yargılama sürecinde yüklendikleri giderlerin karşı tarafa
yükletilmesi talebinin reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır
(benzer yönde bkz. Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686,
17/11/2021, § 98).
11. Bu çerçevede itiraz konusu kurallar, dava
sonucunda haklı çıkan tarafın bu dava yönünden karşı taraftan alması gereken
yargılama gideri ve vekâlet ücretinden yoksun bırakılmasını öngörmek suretiyle
mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarına sınırlama getirmektedir.
12. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması
gerekir.
13. Bu itibarla mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarını
sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe
izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan
hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin
keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13.
maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
15. Kurallarla geçerli bir mazeret göstermeksizin
arabuluculuk ilk toplantısına katılmayan tarafın dava sonunda haklı çıksa dahi
yargılama giderlerine katlanmak zorunda kalmasının ve bu taraf lehine vekâlet
ücretine hükmedilmemesinin öngörüldüğü gözetildiğinde hangi hâl ve şartta hangi
tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulacağının ve vekâlet ücretinden
mahrum kalacağının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net
olarak düzenlendiği görülmektedir.
16. Kuralarla atıfta bulunulan geçerli bir mazeret
kavramıyla ilgili tarafın arabuluculuk toplantısında bulunmasına engel
oluşturan yargılama makamları tarafından her davaya özgü somut koşullara göre
belirlenecek mücbir sebep veya beklenmedik durumların kastedildiği açıktır.
Dolayısıyla bu kavramın da genel kavram niteliğinde olmakla birlikte belirsiz
ve öngörülemez olduğu söylenemez. Nitekim kanun yapma tekniğinin doğası gereği
kanun kuralları genel ve soyut nitelikte olup kanun koyucu tarafından somut olayın
özelliğine göre değişebilecek tüm çözümlerin önceden kuralda sayılarak
gösterilmesi mümkün değildir.
17. Dolayısıyla kuralların temel hak ve özgürlüklerin
kanunla sınırlanması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yönünün
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
18. Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının
kamu yararı amacıyla sınırlanması mümkündür.
19. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
hak arama özgürlüğü kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkı için ise
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM,
E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
20. Ayrıca adil yargılanma hakkı, niteliği gereği
devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa’da
ifade edilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu
haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve
yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisi
olduğu alanlarda belirli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü
gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken
kanun koyucuyu bağlayan belirli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır.
Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi
olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, §
74).
21. Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması gereği Anayasa’nın 141. maddesi kapsamında devletin
yükümlülüklerinden biri olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple devlet,
yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak
zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013).
22. Bu çerçevede tarafların hak ve menfaatlerinin
özenli biçimde gözetildiği, etkili sonuçlar ortaya çıkarabilen alternatif
uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının geliştirilmesi Anayasa ile devlete yüklenen
yargılamaların gereksiz yere uzamasının engellenmesi ödevinin yerine
getirilmesi amacına yöneliktir.
23. Nitekim uyuşmazlıkların yargı yetkisi kullanılarak
mahkemeler aracılığıyla çözülmesi esas olmakla birlikte her uyuşmazlığın
çözümünün mahkemelerden beklenmesi mahkemelerin iş yükünün artmasına ve
davaların makul sürelerde bitirilememesine yol açabilmektedir. Bu durumun
tarafların menfaatlerine hizmet etmemesi de söz konusu olabilmektedir.
24. Bu bağlamda yargı görevinin ağır iş yükü altında
yerine getirilmesinin zorlaşması, yargının iş yükünün azaltılması, adalete
erişimin kolaylaştırılması ve usul ekonomisi gibi çeşitli nedenlerle yargıya
ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması gözetilerek
uyuşmazlıkların çözümü için arabuluculuk gibi yöntemlerin uygulamaya konulması
tercih edilebilmektedir. Kanun koyucunun bu yönde düzenlemeler yapma konusunda
takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Bununla birlikte bu yetkinin anayasal
sınırlar içinde kullanılması gerekir (bu yönde bkz. AYM, E.2017/178, K.2018/82,
11/7/2018, § 16).
25. Dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulmasının
zorunlu kılındığı uyuşmazlıklarda bu zorunluluğun bir sonucu olarak kişilerin
iddiasını öncelikle arabulucuya taşıması gerekir. Aksi takdirde uyuşmazlığın
mahkeme önüne taşınabilmesi söz konusu olamayacaktır. İtiraz konusu kurallar da
uyuşmazlığın diğer tarafının arabuluculuk faaliyetine katılımını sağlamaya
yönelik düzenlemeler niteliğindedir. Nitekim yargılama sonunda ne ölçüde haklı
çıkılacağından bağımsız olarak yargılama giderlerinin tümüne katlanma külfetinin
yüklenmesinin ve vekâlet ücretinden yoksun bırakılmasının arabuluculuk
toplantısına katılmamayı belirli ölçüde caydırıcı kılacağı açıktır.
26. Bu kapsamda kuralların, arabuluculuk yönteminin
işlerlik kazanmasını başka bir deyişle devletin yargılamaların gereksiz yere
uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak yükümlülüğünün yerine
getirilmesini sağlama amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla
kurallarla öngörülen sınırlamaların anayasal anlamda meşru bir amacının olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca bu sınırlamaların
ölçülü olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Anayasa’nın anılan
maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen
amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
28. Dava şartı olarak arabuluculuğa başvuru
yapılmasının öngörüldüğü uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk ilk toplantısına
geçerli bir mazeret göstermeden katılmayan tarafın yargılama giderlerinin
tümüne katlanmak zorunda olması ve vekâlet ücretinden yoksun bırakılması
arabuluculuk faaliyetlerine katılımın sağlanması amacının yerine getirilmesi
bakımından elverişli bir araçtır.
29. Arabuluculuk kurumu, usul ve esasları 6325 sayılı
Kanun’la düzenlenmiş alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Arabulucuya
başvurmanın dava şartı olarak öngörüldüğü hâllerde uyuşmazlığın bir tarafının
bu yola başvurmaksızın uyuşmazlığını mahkeme önüne taşıma imkânının ortadan
kalktığı gözetildiğinde uyuşmazlığın diğer tarafının arabuluculuk sürecine
katılımının sağlanmasının taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır. Aksi takdirde
arabuluculuk kurumunun kendisinden beklenen amacın gerçekleşmesi de mümkün olmayacaktır.
30. Kurallarla mazeretsiz olarak arabuluculuk ilk
toplantısına katılmayan tarafa süreç sonunda haklı çıksa dahi tüm yargılama
giderinin tamamından sorumlu tutulması ve vekâlet ücretinden yoksun
bırakılmasının belirli ölçüde kişileri ilk toplantıya katılmama yönünde hareket
etmekten alıkoyacağı açıktır. Böyle bir zorunluluğun öngörülmesiyle mülkiyet ve
mahkemeye erişim haklarına yönelik yapılan sınırlamaların arabuluculuk
kurumunun işlerliğinin sağlanması bakımından toplumsal bir ihtiyaca cevap
verdiği görülmektedir.
31. Diğer yandan devletin yargılamaların gereksiz yere
uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturma yükümlülüğünün yerine
getirilmesi sağlanırken kişilere yüklenen külfetin aşırı ve orantısız sonuçlar
doğurmaması gerekir. Kurallar, karşı tarafında da arabuluculuk toplantısına
katılmasını zorlayıcı bir etki oluşturmakla birlikte bu kişilerin yargılama
sonunda kısmen ve hatta tamamen haklı çıksa dahi yargılama giderinin tamamından
sorumlu tutulmasını ve vekâlet ücretinin tamamından yoksun kalmasını öngörmektedir.
Kuralın bu hâliyle haklılığı yargı kararı ile ortaya çıkan kişilerin her
halükârda yüksek tutarları bulabilecek maddi külfetlere katlanmasına neden
olabileceği açıktır.
32. Bu itibarla haklılık durumu gözetilerek
uygulanabilecek istisnalar ya da belli bir üst sınır öngörülmeden, özellikle
yargılamada tamamen haklı çıkan, diğer bir ifadeyle aslında bütünüyle haksız
bir sürece maruz kaldığı yargılamanın soncunda anlaşılan tarafın özel durumu da
gözetilmeden, mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmayan tarafın
yargılama giderlerinden tümüyle sorumlu tutulmasının ve vekâlet ücretinin
tamamından yoksun bırakılmasının kişilere aşırı bir külfet yüklediği, kamu
yararı ile mülkiyet hakkı ve mahkemeye erişim hakları arasında gözetilmesi
gereken adil dengeyi kişi aleyhine bozduğu ve bu itibarla orantısız bir
sınırlamaya neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13.,
35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Kenan YAŞAR ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe
katılmamışlardır.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ
GÜN SORUNU
34. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de
yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir
yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
35. 6325 sayılı Kanun’un 18/A maddesinin (11) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “…bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı
çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur.” bölümü ile
ikinci cümlesinin iptal edilmeleri nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu
yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V. HÜKÜM
7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 6/12/2018 tarihli ve 7155 sayılı
Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasının;
A. Birinci cümlesinin “…bu
taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin
tamamından sorumlu tutulur.” bölümünün,
B. İkinci cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, Kenan
YAŞAR ile Yılmaz AKÇİL’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükümlerinin
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE
14/3/2024 tarihinde karar verildi.
Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili Kadir ÖZKAYA |
Üye Engin YILDIRIM |
|
Üye Rıdvan GÜLEÇ |
Üye Recai AKYEL |
Üye Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |
Üye Basri BAĞCI |
|
Üye İrfan FİDAN |
Üye Kenan YAŞAR |
||
Üye Muhterem İNCE |
Üye Yılmaz AKÇİL |
||
KARŞIOY
1. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk
Kanunu’n 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasının; Birinci cümlesinin “…bu
taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin
tamamından sorumlu tutulur” bölümünün ve “Ayrıca bu taraf lehine
vekâlet ücretine hükmedilmez.” şeklindeki ikinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırılığı nedeniyle itiraz yoluyla iptalleri istenmiştir.
2. Mahkememiz çoğunluğu, kuralları Anayasa’nın 13.,
35. ve 36. maddelerine aykırılıktan iptal etmiştir. Kuralların Anayasa’ya
aykırı olmadığı kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.
3. İtiraza konu kurallar bire bir aynı cümlelerle 7036
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesinin (12) numaralı fıkrasında, “…bu
taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin
tamamından sorumlu tutulur” bölümünün ve “Ayrıca bu taraf lehine
vekâlet ücretine hükmedilmez.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu kuralların
iptaline ilişkin başvuru Mahkememizin E.2017/178, K.2018/82 sayılı ve
11/07/2018 tarihli kararı ile kuralın arabuluculuk kurumuna işlerlik sağlamayı
amaçladığını bu nedenle hak arama hürriyetini ortadan kaldırmadığı veya özüne
dokunan ölçüsüz bir sınırlama niteliği olmadığı gerekçesi ile reddedilmiştir.
4. Uyuşmazlıkların çözümü konusunda temel olarak iki
sistem bulunmaktadır. Birincisi, yargı yoluyla, diğeri ise yargılama yapılmadan
uyuşmazlığın çözümüdür. Arabuluculuk kurumunu da içine alan bu ikinci sistem,
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak adlandırılmaktadır (AYM,
E.2017/178, K.2018/82, 11/07/2018, § 3).
5. 6325 sayılı Kanun’un 2. maddesinin gerekçesinde de
belirtildiği şekilde uyuşmazlığın taraflarının kendilerini yeterince ifade etme
imkânı bulduğu ve çözümün bizzat taraflarca üretildiği arabuluculuk yönteminde
arabulucudan beklenen diyalog sürecinin işlerlik kazanmasına ve canlı
tutulmasına katkı sağlamasıdır. Bu şekilde taraflar arasında etkili bir
iletişim kurularak her iki tarafın da menfaatlerinin en uygun şekilde
dengelenmesi esasına dayalı olarak yürütülen arabuluculuk müzakereleri ile
uyuşmazlıkların kesin ve kalıcı şekilde, daha kısa sürede ve daha az masrafla
çözümlenmesi amaçlanmaktadır. Arabuluculuk uyuşmazlığın kural olarak aleni
olmayan bir ortamda çözümlenmesi ve gizliliğin sağlanması suretiyle tarafların
yıpratıcı olmayan bir süreçte, özellikle 6325 sayılı Kanun’un 4. maddesinin
gerekçesinde de vurgulandığı şekilde iş ve ticaret sırlarını da koruyarak
uyuşmazlığı çözmelerinin beklendiği bir süreci hedeflemektedir (AYM,
E.2017/178, K.2018/82, 11/07/2018, § 5).
6. Genel anlamda bir davanın görülmesi ve
sonuçlandırılması için yapılan masrafların tamamını ifade eden yargılama
giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi hukuki korunma istediğinde
haklı çıkmanın doğal bir sonucudur. Ancak bu durum mutlak olmayıp iyi niyet
veya dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eden bazı durumlarda davada haklı
çıkan tarafın da yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınabileceği kabul
edilmektedir. İptali istenen kural da yargılama masraflarının davada haksız
çıkan tarafa yükletilmesi şeklindeki temel kuralın istisnalarından birini
teşkil edebilecek niteliktedir (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/07/2018, § 32).
7. Kuralın gerekçesi dikkate alındığında tarafların
arabuluculuk daveti üzerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ilk toplantıya
katılarak bir araya gelmeleriyle ve aralarındaki uyuşmazlığı müzakere
etmeleriyle amaçlananın ortak bir sonuç ve karara varmaları için gerekli
ortamın hazırlanması olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kural mazeret nedeniyle ilk
toplantıya katılmama durumunu kapsam dışında tuttuğundan, sadece keyfi bir
şekilde arabuluculuk sürecini sekteye uğratacak davranışları engellemeyi
hedeflemektedir. İptali istenen kuralın da bu nedenle arabuluculuğun ilk
toplantısına katılım yönünde gösterilen iyi niyetli çabayı esas alarak
yargılama giderlerinin kime yükletileceğini belirlediği görülmektedir. Bu
yönüyle kuralla uzun ve maliyetli yargılama süreçlerine maruz kalınmaksızın
arabuluculuk yoluyla çözülebilecek bir meseleyi baştan reddederek uyuşmazlığın
çözümünün gecikmesine ve gereksiz giderler yapılmasına neden olan tarafın bu
davranışına yargılama giderlerinden sorumlu tutulma sonucunun bağlanarak arabuluculuk
kurumuna işlerlik kazandırılmak istendiği anlaşılmaktadır. Anılan amaç
uyuşmazlıkların en kısa sürede ve en az masrafla sonuçlandırılması biçimindeki
anayasal ilkeyle uyumlu olup kuralın bu amaca ulaşma yönünden gerekli,
elverişli ve orantılı olmadığı söylenemez (AYM, E.2017/178, K.2018/82,
11/07/2018, § 33).
8. Öte yandan geçerli bir mazeret göstermeksizin
arabuluculuğun ilk toplantısına katılmama hâli yalnızca açılacak davada
arabuluculuk ücreti de dâhil tüm yargılama giderlerinden sorumluluk sonucunu
doğurmakta olup ilk toplantıya mazeretsiz katılmayan tarafın yargı yoluna
başvurmasına engel bir durum bulunmamaktadır (AYM, E.2017/178, K.2018/82,
11/07/2018, § 34).
9. Bu yönleriyle dava şartı olarak arabuluculuk
kurumunun işlerliğini sağlamayı amaçlayan iptal istemine konu kuralın hak arama
hürriyetinin özüne dokunan bir nitelik taşımadığı ve ölçüsüz bir sınırlama
olmadığı açıktır (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/07/2018, § 35).
10. Aynı mahiyetteki kural hakkındaki başvuru iş bu
gerekçeler ile Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı bulunmayarak iptal
talebi reddedilmiştir.
11. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri,
hukuk devletinin ön şartlarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122,
30/12/2015, § 5).
12. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade
etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178,
29/12/2011).
13. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik sadece yasama
organınca herhangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir yasal düzenlemeler yapması ile sağlanamaz. Aynı zamanda normları
uygulayan yargı organlarının da kuralları uygularken aynı özeni göstermeleri
gerekir.
14. Anayasa Mahkemesi bir konuda karar verirken, hiç
kuşkusuz aynı konuda daha önce verdiği kararları da değerlendirmekte ve bunu
yaparken içtihat istikrarı ile içtihadın değiştirilmesi ve geliştirilmesi
ihtiyacı arasındaki hassas dengeyi dikkate almaktadır. Bu bağlamda Mahkeme,
içtihat değişikliğine gittiğinde önceki kararlardan neden ayrıldığını
açıklamalı ve yeni görüşünü temellendirmelidir (AYM, E.2016/167, K.2016/160,
12/10/2016, § 20).
15. Daha önce bire bir aynı mahiyetteki kural
Mahkememizce E.2017/178, K.2018/82 sayılı dosyada Anayasa’ya uygun bulunmuş
iken bugün içtihat değişikliğine gidilerek önceki kararlardan neden ayrı
düşünüldüğü çoğunluk kararında ortaya konulamamıştır.
16. Netice itibarıyla itiraz konusu kurallar, dava
sürecinden önce arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olduğu durumlarda karşı
tarafında da arabuluculuk toplantısına katılmasını zorlayıcı bir etki oluştursa
da bu zorunluluk yalnızca ilk toplantıya katılım ile sınırlıdır.
17. Taraflar toplantıya bizzat ya da varsa avukatları
aracılığıyla katılabilirler.
18. Arabuluculuk kurumu, işleyişi ve sonucu üzerinde
taraf iradelerinin egemen olduğu bir süreçtir. Taraflar istedikleri zaman
süreci sonlandırabilecekleri gibi süreç sonunda anlaşmaya varıp varmama
konusunda da tercih hakkına sahiptirler. Nitekim 6235 sayılı Kanun’un 17.
maddesine göre bir tarafın karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk
faaliyetinden çekildiğini bildirmesi arabuluculuk sürecinin sonlanması için
yeterlidir. Bu durumda uyuşmazlığın dava yoluna taşınması mümkündür.
19. Diğer yandan geçerli bir mazeretin gösterilmesi
hâlinde ilk toplantıya katılımın gerçekleşmemesi durumunda dahi ilgili taraf
yargılama giderlerinden sorumlu olmayacağı gibi vekâlet ücretinden de yoksun
kalmayacaktır.
20. Bu kapsamda gösterilen mazeretin geçerli olup
olmadığının değerlendirilmesinde yargısal makamlarının denetim yetkisinin
bulunduğu da açıktır.
21. Bu itibarla kurallarla kişilerin hak ve
özgürlükleri ile kamu yararı arasındaki dengenin korunduğu, mülkiyet ve
mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın kişilere orantısız bir külfet
getirmediği ve ölçülü olduğu kanaatiyle kuralların Anayasa’nın 13., 35. ve 36.
maddelerine aykırı olmadığı sonucuna ulaşıldığından çoğunluk görüşüne
katılmamaktayız.
Üye Kenan YAŞAR |
Üye Yılmaz AKÇİL |
ARABULUCULUK KANUNU 18A/11 HÜKMÜ İPTAL EDİLDİ.